2 Eylül 2013 Pazartesi

Savaş, hiledir, hileden ibarettir*

                                                                                                                                                                                                   Kerem Kaymaz 
    

    Son birkaç haftadır bir ülkenin geleceği yoğun şekilde konuşulur oldu bu ülke Ortadoğu'da baas rejiminin hakim olduğu son devlet: Suriye. Kimyasal silahların, insanlık dramlarının ve bir o denli daha ajitasyonla karışık malzemenin medyada sıkça servis edildiği şu aralar, artık hangi füzelerin hangi uçakların savaşta kullanılması gerektiği konuşulur oldu tıpkı birinci körfez savaşında ve Irak işgalinde olduğu gibi. Mısır’da darbe karşıtı gösteride öldürülen Esma’ya karşı ağlayan Neo-Osmanlıcılar daha fazla Esma’nın ve sivil halkın katline sebep olacak her türlü hareketin bayraktarlığına soyundu. Barış ve demokrasi diye bağıranlar öncelikle barış için savaşılması gerektiği tezini ileri sürmekten geri kalmıyor. Türkiye tüm bu süreçlerden sonra dinamik dış politikasıyla yeni bir statüye kavuşuyor: Ortadoğu'nun mahalle delikanlısı.                                                                                   

     Suriye'deki diktatör rejimin kimyasal silahlar kullanmakla itham edildiği bir dönemde   -her türlü zorbalığa başvurabilir bir diktatör -  biraz tarihi tekerrürlere de bakmakta fayda var:

1)Irak İran’ı istilasında hardal gazı vb. kimyasal silahlar kullanıldığı tespit edildi.300 bin İranlı öldü. BM ve Batı tepki göstermedi.Irak, Ortadoğu’da bölgesel bir güç olması istemeyen İsrail tarafından vuruldu.Hümanistler kafalarını kuma gömmüştü. Ölen çocuklar,açlık,yok olan şehirler hiç kimsenin umurunda değildi.İki müslüman ülkenin savaşı kimseyi rahatsız etmedi silah tüccarları sevindi.Savaş kârlı bir oyundu ve makyavelistlerin yaşamın merkezine koydukları olmazsa olmaz temel kuraldı.

2)Kuveyt’te gönüllü olarak bir hastanede çalışan Nayirah adlı bir kız Iraklı askerlerin kuveytteki zulümlerini ve katliamlarını göz yaşlarını tutamayarak anlattı: “Bebekleri küvezlerden çıkardılar. Sonra hepsini soğuk zemine yatırıp ölüme terk ettiler.”Baba Bush medyada sıkça görülen bu argümanın üstüne gitti insanlığın ayaklar altına alınmasına seyirci kalamayacağını söyledi.Daha sonra Nayirah’ın kuveyt’te hiçbir hastanede çalışmadığı ve Kuveyt’in ABD büyükelçisinin kızı olduğu anlaşıldı. İnsan hakları savunucusu kahramanlar çoktan yola çıkmıştı.Peter Arnett CNN muhabiri: “Saddam Hüseyin’in Sosyalist Baas Partisi’nin karargahı doğrudan darbe aldı. Amerika çevreyi  bombardımana tutuyor.” bu sözlerle savaşı anlatırken Birinci körfez savaşında tomahawk,cruise,lazer güdümlü füzelerle vurulan Irak’ın tüm altyapısı çöktü. Ama Saddam düşmedi. İran’ın güç kazanmasını istemeyen ABD ve koalisyonu müdahaleyi kısa tuttu.En sonunda halkın Saddam’ı düşürmesine karar verildi bunun için de Kürt ve Şiiler ayaklandırıldı. Irak’ın diktatörü buna Zehirli gazlar ve kimyasal silahlarla cevap verdi. Katledilen halka karşılık ABD ve müttefikleri seyirci kaldı. Tüm bu kaos 100 binden fazla Iraklı sivilin hayatını mâl oldu. Irak’ın başkentinde elektrik ve temiz su sağlanamaz duruma gelindi çocuk ölümleri yıldan yıla arttı tüm ambargo ve uçuşa yasak bölge ilan edilmelerine karşın Saddam ise herşeyden uzak yeni saraylar yaptırdı,günlük hayatına devam etti.

3) ABD 2002’de Birleşmiş Milletler Doğrulama ve Teftiş Komisyonu yetkililerinin kimyasal silahların varlığı konusunda kanıtlarının olmadığını belirtmesine rağmen terk edilmiş veya konulduğu yerin belirsiz olduğu kimyasal silah kalıntıları olacağı gerekçesiyle Irak’ı işgal hareketini başlattı. Sebeblerden biri de Saddam’ın El-Kaideli teröristleri saklaması ve destek çıkmasıydı.Savaşın sonunda Irak’ta tahmini olarak 1.000.000 sivil yaşamını yitirdi. 4.7 milyon Iraklı komşu ülkelere sığındı. Batı bir ülkeye daha demokrasi armağan ettiğini savunurken insanlar kan ve gözyaşından başka bir şey bulamadı.

   Irak ve Suriye kardeş ülkeler sınırlarını batının çizdiği, 1950’lerden sonra baas ideolojisinin hakimiyetinde Arap dünyasında liderliğe soyunan, devlet başkanlarını bile bir dönem bizatihi batının seçtiği Kral Faysal gibi bir lideri iki ülkenin de başına geçirecek kadar piyonlaştırılmış iki devlet. Görünen o ki kaderleri de aynı düzlemde ilerliyor.Irak müdahaleden bu yana intihar saldırılarının hiç durmadığı bir yer hatta bunları yazarken Musulda Türk konsolosluğuna saldırı haberi veriliyor televizyondan. Günlük hayatın olağan bir aktivitesi bunlar haberlerde çıktığında halk bile şaşırmıyor artık. “Saddam’ın yerini Maliki aldı. Bir diktatör gitti 1000 tanesi geldi.” diyor zamanında elinde balyozla saddam heykelinin parçalayan bir Iraklı.Kaos ve kargaşa asla yerini sukunete bırakmadı ve bırakacak gibi de gözükmüyor. Keza Suriye’deki muhalif güçler de aynı yapı kendini gösteriyor El-Kaide destekli örgüt El-Nusra bunun örneği.İslamcı yazarların bunlar devede kulak misali küçük bir grup dese de Suriye’nin kuzeyinde PYD ile savaşan güçlü bir konuma gelen bir örgüt.Tüm bunların ötesinde Irak’takine nazaran daha farklı bir yapı var.Suriye yanına İran,Hizbullah,Rusya ve Çin gibi destekçiler buldu. Bu işin içinden daha da çıkılmaz bir hal almasına sebebiyet veriyor.
  
   Tüm bu karmaşa içinde her şey tek bir soruya kilitleniyor: “Bu hep böyle mi gidecek ?”  Net bir cevabı yok ama bu sorunun birilerinin demokrasi ihracatçılığıyla cevaplanamayacağı kesin. Ortadoğunun kendi devinimiyle ayağa kalkması gerek. Kendi insanları, kendi liderleriyle. Ne yazık ki “Türkün zulmü arabın adaletinden iyidir.” gibi atasözlerinde bile kendi insanlarının yozlaşmışlığını ve pervasızlığını dile getirecek kadar bedbaht bir sistemden bahsediyoruz. Belki de kimilerinin dediği gibi bu toprakların da kendi reform ve rönesansını yaşama zamanı gelmiştir veyahut gelmelidir.

William L. Cleveland, Modern Orta Doğu
The Untold History of the United States- Peter Kuznick.oliver stone 
* Hz.Muhammed

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder