Halil İbrahim EKİZCE
Yıllardır şu ya da bu şekilde aşağılanan, hor görülen, ayrıştırılan, hastaneye tedavi olmaya dahi alınmayan türbanlı kadına; laiklik elden gidiyor korkusuyla hayatını anlamlandırdığı türbana alt tarafı bir bez parçası diyerek kamuda çalışmasına engel olmak; sizi türbanın kullanılmasını serbest bırakan bir partinin altında bırakıyor. Türban erkek egemen toplumların kadınlara dayatması, kalıplaştırması, tek tipleştirmesi safsatası, kadınların türbanı serbestçe takabilmesi duruşuna karşı kendini laiklik savaşçısı gören bazı yazarların en temel argümanı. Kaçırdıkları nokta ise şu; kadınlar buna karar verebilecek kadar rasyonel. Nasıl mı? Anlatayım.
Devletin vatandaşına karşı belli başlı görevleri vardır. Eğitim, güvenlik, sağlık vs. gibi hizmetleri vermekle yükümlü olup karşılığında vergi alır, askere gönderir. (Birey ile devlet arasındaki bu sosyal sözleşmeci yaklaşım Hobbes ve Rousseau gibi siyaset filozofları tarafından ele alınmıştır. Meraklıları bakabilir.) Devlet, zorunlu eğitimlerle bireyin olması gereken asgari düzeyde bilincini oluşturur ve bireyin sonraki hayatında hep tercih hakkı bırakır. Örneğin; sigara sağlığa zararlıdır reklamları sigara paketinin üstünde olacak kadar gözümüze sokulur ama satışı yasaklanmaz. Bu mantıkla türbanın da iddia edildiği gibi hangi siyasal mekanizmalardan geçtiği insanlara anlatılabilir ama bu yasakçı zihniyeti meşrulaştıramaz. Ayrıca söylediğiniz gibi türbanın siyasal bir bayrak olduğunu varsayalım. Bu ülke bıyığının şekliyle inandığı ideolojiyi temsil eden bir dönemden geçmedi mi? İnsanlar siyasallaşabildiği ölçüde insandır. Bir gruba ait hissederek bundan güç almak da insanın en doğal dürtüsüdür.
İnsanlar bencildir. Kendileri açısından toplam faydayı en yukarıda tutma refleksleri vardır. Kendi gibi düşünmeyen kişilerin ve grupların bastırılması, susturulması, işkence görmesi, öldürülmesi o kadar rahatsız etmez. Durum normalleştirilir, hak ettiği düşündürülüp içselleştirilir ve hatta durumdan haz bile alınabilir. Bu durum 14 yaşındaki Berkin Elvan’ın Gezi olayları sırasında ekmek almaya giderken kafasına isabet eden biber gazı kapsülü sonrası girdiği yoğun bakımdan 269 gün sonra hayatını kaybetmesi, elinde sapan polise taş atan fotoğrafları ile topluma lanse edilip masumluğunun sorgulatıldığı ve ölümünün haklılığının anlatılmaya çalışılması ile yapılan algı yönetiminin Gezici olmayan kitlenin büyük bölümünü rahatsız etmemesi şeklinde örneklendirilebilinir.
İnsanların özgürlük anlayışı, kendi hayatlarına olan ya da olmayan müdahaleleri içerir. Muhafazakar kadın, dün iş yerinde, üniversitede türbanını çıkarmak zorunda bırakılırken bugün özgürce hareket edebiliyor. Kendini özgür hissediyor. 80’lerden bugüne iktidar ve otoriteye karşı hak ve özgürlükleri savunurken kendinden olmayan muhafazakar grubun türbanını görmezden geldiğin gibi bugün senin yasakçı zihniyet diye bağırdığın Akp’ye muhafazakar insan ‘’özgürlükler savunucusu’’ diyebiliyor. Bu biraz da kısır döngü. İktidara yakın siyasal duruşu olan insan hep en özgürdür. Bu noktada anlatılması gereken duruş; insanların kendi grupları bir yana, neden diğer gruplara karşı da sorumluluklarının olduğu noktası. Ancak bunu anlatabildiğin düzeyde ‘’insanlar bencildir’’ noktasının üzerine çıkabilirsin.
Ana muhalefetin yapması gereken kitle partisi olmanın kapsayıcılık unsurunu yerine getirmek. Muhafazakar insanı kendi döneminde de ne kadar özgür olabileceğine ikna etmek ve din elden gidecek algısını yıkmak. Fakat üç tane kara çarşaflı kadını çıkarıp parti rozeti takarak inandırıcı olunamaz. Bunu yapamadığı sürece de ana muhalefet, kıyı kesimler dışından oy alamamaya devam edecek ve hiçbir zaman kitle partisi olamayacak.
Akp’nin yarattığı algı yönetiminin aksine, türban bir sorun olmaktan çıktığında ülkedeki bütün yaşam tarzı problemleri elbette çözülmeyecek. Aleviler, Kürtler, eşcinseller ve diğer bütün azınlıklar baskıcı ve otoriter rejimin altında ezilmeye devam edecek; bu aşikar. Bu yüzden mesele türban meselesi değil. Mesele muhafazakar özgürlük.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder