12 Temmuz 2014 Cumartesi

İstihbarat Teorisi ve Psikolojik Savaş

Merve Nur BAYRAKTAR

İstihbarat sözcüğü, haber kelimesi ile aynı kökten gelmektedir. Mota mot bir çeviri düşünülürse ‘haberlerin ulaştırılması’ anlamını taşır. Siyasi literatürde ise yine bu bağlamda fakat çok daha kapsamlı manaları vardır. Bu konuda çalışan bilim insanlarının pek çoğu bu sözcüğü kendi açılarından tanımlamışlardır. Bu tanımlardan birkaçını sıralayarak istihbarat kavramının ne’liğine hakim olmak mümkündür.

Temel olarak yüzeysel bir tanım yapmak gerekirse “İstihbarat, her türlü politik, ekonomik, sosyal ve askeri olayı anlamayı ve gelişmeleri öngörmeyi amaçlayan evrensel bir sosyal bilimdir.”[1] denebilir.

Bu tanımı biraz daha açmak gerekirse, öncelikle istihbaratın bu çerçevede yer aldığını fakat bundan ibaret olmadığını söylemek kaçınılmaz olur. İstihbaratın öncelikli amacı bu tür olayları, gelişmeleri kavramak olsa da nihai hedef bu değildir. Bir devlet için bu bilgilere ulaşmak kendi varlığını sürdürmek ve potansiyel tehlikeleri ortadan kaldırmak için hayati önem taşır. İstihbaratta aslolan bu bilgileri elde edip gelişmeleri öngörmenin ardından, onları doğru bir şekilde yorumlamak ve atılacak uygun adımı bulmaktır. Bir nevi, satrançta birkaç hamle sonrasını tahmin edip oyunu kazanma yolunda çabalamaya benzer.

L. K Johnson bu durumu şu şekilde açıklar: İstihbaratın içeriğini açtığımızda bir milletin karşı karşıya olduğu fırsat ve tehlikeleri önceden görebilmesi için stratejik, operasyonel ve taktik düzeyde olaylarla, gelişmelerle, kişiliklerle ve kurumlarla ilgili olarak bilgi toplama, karşılaştırma, değerlendirme, analiz etme, birleştirme ve yorumlama faaliyeti şeklinde ifade edebiliriz.

Her alan gibi istihbaratın da kendi içinde bölümleri, alt dalları vardır. Pek çoğumuzun aksiyon filmlerinde görmeye alışkın olduğu casusluk oyunları aslında istihbarat çalışmalarının çok cüzi birer parçasıdır. “İstihbarat yabancı bir hükümetin veya siyasi partinin yıkılması, yabancı devlet adamları veya hedeflerinin ziyana uğratılması, kişi veya ajanların kaçırılması veya öldürülmesinden ayrı olarak bir ülkenin rakiplerinden daha fazla avantaj sağlamasını veya en azından yaşamaya devam etmesini sağlayan bilginin toplanmasıdır.”[2]

Bilinen ve gerçek istihbarat arasındaki farkların ortadan kalkması için yerinde bir tanımı da Ertuğrul Güven yapmıştır: “Bilgilerin toplanması, mevcut bilgilerle karşılaştırılması, bu bilgilerin analizi, değerlendirilmesi birleştirilmesi ve yorumlanması sonunda ortaya çıkan hâsıladır.”[3]

Tanımı biraz daha toparlamak gerekirse, istihbaratın korumayı hedeflediği kuruluşu merkeze koyduğu söylenebilir. Bu hedefle karşı taraflar hakkında gerekli bilgiyi elde ederek atılacak uygun adımı planlar ve bunun içim elzem olan zemini hazırlar.

İstihbarat Roy Godson’a göre üç süreci ifade eder. Bunlar sırası ile
  1. Toplama, analiz, üretim ve dağıtım aşamalarından oluşan istihbarat çarkının, yabancı hükümetler, siyasi partiler, örgütler, ordular, kişiler ile ilgili bilgi toplaması
  2. Diğer hükümetlerin benzer faaliyetlerini etkisizleştirmesi
  3. Diğer hükümetlerin ve grupların davranışlarını etkileyecek örtülü operasyonlar süreçleridir.”[4]

İstihbaratın tarihine baktığımızda her dönemde yer aldığını söyleyebiliriz. Örneğin Hz. Musa’nın halkıyla beraber Filistin topraklarına yerleşmeden önce oraya, her bir kabileyi kontrol edecek kişilerin yer aldığı bir ekibi önceden yollaması istihbarat eylemlerinin bir parçasıdır. Zaten medeniyetlerin kuruluş ve yıkılış süreci içinde sürekli kendini tekrarladığını göz önünde bulundurursak istihbarat çalışmalarının tarihin her anında var olduğunu söylemek mümkün olur. Diğer yandan Hobbes’un ne yazık ki gerçekliğini hiçbir zaman tam anlamıyla yitirmeyen ‘insan insanın kurdudur’ yaklaşımı, bireyler, toplumlar devletler ve bölgeler arasındaki coğrafi, askeri, psikolojik ya da stratejik çatışmaların sürekli olduğuna ilişkin bir açıklık getirmiştir. Yani savaşlar medeniyetler boyunca var olmuştur. Bunun doğal sonucu olarak Osmanlı Devleti’ndeki “Muharebe muhaberedir” mantığı, her zaman söze dökülmese de öncesinde ve sonrasında varlığını korumuş; istihbarat çalışmalarını zaruri kılmıştır.

Modern zamanlarda hızla gelişen makineleşmenin yerini çığ gibi büyüyen bir enformasyon dalgası almıştır. Özellikle son 20 yıldır bilgi, onu üretenlerin tekelinden çıkmış, alınıp satılan bir meta haline gelmiştir. Bu pazarlama faaliyetlerinin sonucunda müthiş bir hızla bireylere yayılmaya başlamıştır. Sanayinin yerini enformatik gelişmelerin aldığı günümüzde istihbarat da aynı ölçüde ilerlemiş, gelişmiştir

“Özetle istihbarat, 21. Yüzyıla üç temel değişimden geçerek girmektedir. Birinci değişim, bilgi teknolojisindeki gelişmelerdir. İkinci değişim, bu gelişmelerin ürünlerinin günlük yaşama girmesi sonucunda istihbaratın devlet tekelinden çıkarak merkezi niteliğini yitirmesidir. Üçüncü değişim ise Soğuk Savaş boyunca iki kutuplu dünya politikası çerçevesinde ağırlıklı olarak askeri istihbarat hedefine yönelen Soğuk Savaş sonrasında hem coğrafi alanın yaygınlaşma sürecine girmesi hem de askeri istihbarattan yavaş da olsa bir kayma yaşanmasıdır.[5]

Gelişen bilgi teknolojileri ve sosyal bilimlerin günlük hayatımızda artık daha geniş yer tutması ile dünya, küreselleşmeye doğru hızlı adımlar atmış, soyut anlamda ciddi bir küçülme yaşamıştır. Özellikle psikoloji ve sosyoloji alanındaki ilerlemeler, bu alanlara ağır silahları aratmayacak fonksiyonlar yüklemiştir. Geleneksel bir yöntem olarak kullanılan psikolojik savaşın da, bu gelişmelerle yeniden işlerliği artmış, hayatımızın hemen her alanında yer tutmaya başlamıştır

“Bir milletin düşman olarak gördüğü milleti karşıt güç olmaktan çıkarmak, uyumlu ve bağımlı hale getirmek, hatta yok etmek için muhakkak ordusuyla saldırması zorunlu değildir. Hasım gücün iradesini başka yöntemlerle eritmek, çürütmek, çözmek ve tahrip etmek de mümkündür. Hasım gücün iradesine yönelik sürdürülen savaşa psikolojik savaş denir.[6]

İbn Haldun’un dediği gibi iktidar sahibi olmak galebe çalma, güç gösterme yoluyla mümkündür. Modern zamanlarda ise toplumlara galebe çalmak ikna yoluyla olur. Bunun kaçınılmaz bir sonucu olarak gelişen sosyal bilimlerin metotları istihbarat için ancak birer araçtır ve psikolojik savaş da bu araçlardan bir tanesidir.

“Psikolojik savaş, bir kişinin veya bir insan grubunun davranış, düşünce ve duygularını kontrol etmek, değiştirmek veya yönlendirmek, onları yılgınlığa ve umutsuzluğa sürüklemek için örtülü bir şekilde hedef kişi veya topluluğa onların farkına varamayacağı bir şekilde(üstü kapalı olarak) uygulanan tüm yöntemlere verilen addır.[7] Yani savaş halinde olan iki devletten birinin halkı yenileceklerine inanıyorsa karşı taraf o savaşı önce psikolojik olarak kazanmıştır. “Söz konusu hedef, halkın beyni ve ruhu olunca psikolojik savaş ateş gücünden önemli hale gelir.”[8]

Psikolojik savaş, tarih boyunca çeşitli yöntemlerle uygulanagelmiş bir türdür. Örneğin Cengiz Han, istihbaratı tarihte en sistemli olarak kullanan ve yaygın bir istihbarat sisteminin sağladığı imkânları en iyi değerlendiren yöneticidir. Cengiz Han, modern istihbaratın bir parçası olan psikolojik savaşın etkisini keşfetmiş ve yetiştirdiği özel psikolojik savaşçılarla düşmanın moral gücünü yok etmiştir.[9] Buradan da anlaşılacağı üzere geçmişte psikolojik savaş, farklı bir tür olmaktan ziyade askeri savaşın etkisini artıran bir güç kaynağı olarak kullanılmıştır. Günümüzde ise askeri savaştan bağımsız olarak subliminal mesajlardan olumsuz propagandalara pek çok psikolojik harp yöntemi etkin olarak kullanılmaktadır.

“Bir hükümdarı veya iyi bir generali başarıya, fethe ve büyük işler yapmaya götüren, geleceği görmesidir. Geleceği görmek denilen şey, ruhlardan, kamlardan geçmişteki olaylar ile yapılan karşılaştırmalardan veya hesaplamalardan çıkarılmaz. O, düşmanın içinde bulunduğu durumu bilen insanlardan elde edilmelidir.”[10] “Psikolojik savaşın etkili olabilmesi, savaş öncesi, sırası ve sonrasında etkili bir istihbarat çalışması ile desteklenmesine bağlıdır."[11]

Milattan önce 500’lü yıllarda yaşamış olan Çin generali, aynı zamanda savaş sanatında ustalığıyla bilinen Sun Tzu, Savaş Sanatı adlı kitabında konuyu şu şekilde ifade etmiştir:” Düşmanın kendi rızasıyla teslim olması en iyisidir. Saldırıp yenmek bundan daha az önem taşır.” diyerek psikolojik harbin mahiyetini daha o günden ortaya koymuştur. Osmanlı Devleti’nin yükselme döneminde de sıkça görülen bir durum vardır. Bir bölgenin fethedilmesinden önce o bölge halkının, bölgeyi fethedecek gücün himayesine girmeyi istemesi sağlanır. Ve halktan destek göremeyen devlet, içerden sarsılarak direniş gücünü yitirdiğinden teslim olmak durumunda kalır.

Siyasi literatüre daha uygun bir tanım getirmek gerekirse şunu söylemek mümkündür: “Bir devletin diğer devlet üzerinde milli menfaatlerini gerçekleştirmek üzere uyguladığı, psikolojik harpte kullanacağı her alandaki(siyasi, askeri, ekonomik, sosyal, ideolojik, teknolojik vd.) faaliyetlerin ve hassasiyetlerin sistematik tarzda tespiti, tasnifi, yorumlanması ve istihbarat haline getirilmesidir.”[12]

Burada bahsedilen hassasiyet merkezinin belirlenmesi sıklet merkezinin konumlandırılması olarak adlandırılır. “Amerikan Genelkurmay Başkanlığı düşman ve dostların sıklet merkezlerinin tanımlanmasını, operasyon sürecinin en önemli görevlerinden birisi olarak tanımlamaktadır.[13]

Deyim yerindeyse, sıklet merkezi öldürücü darbenin vurulacağı bölgedir. Bu yüzden savaş esnasında hayati önem taşır. Karşı tarafın sıklet merkezinin belirlenmesi kadar, kendi sıklet merkezini muhafaza etmek de önemlidir. Sıklet merkezlerinin ifade edilmesi kolay ancak tespit edilmesi zordur. Gizemli doğasından ötürü sıklet merkezini tespit etmenin bilimden öte bir şey olduğu ifade edilir.[14] Bu merkez, askeri savaşta olduğu gibi psikolojik savaşta da büyük önem taşır. Stratejik olarak sıklet merkezi mili irade, çok önemli bir ekonomik kaynak veya ülkenin çok önemli bir sanayi bölgesi olabilir.”( W. H. Burkett)

Sahip olduğu özellikler, bir ulusun psikolojisini en az silah sistemleri kadar saldırılara açık hale getirir. Bu saldırıların bütünü psikolojik savaşı oluştururlar. Psikolojik savaş Amerikan askeri istihbarat sahra talimnamelerinde Yabancı halkları/hedef kitleleri, duygularını, hareket gerekçelerini, objektif değerlendirmelerini ve doğrudan yabancı hükümetlerin grupların ve kişisel davranışlarını seçilmiş bilgiler ve kanıtlar yollayarak etkilemeyi hedefleyen planlı operasyonlardır. Psikolojik operasyonların amacı hedef alınan yabancıların tavır ve davranışlarını(psikolojik savaşı) düzenleyenin hedefleri doğrultusunda değiştirmektir.” şeklinde tanımlanmıştır.[15]

Psikolojik savaş manevi unsurları kullanarak düşmanı yıpratma yöntemini kullanır. Fiziksel hamleleri belirleyecek olan düşünme yöntemlerine zarar vererek yanıltır. Düşmanın somut gücü, müttefikleri, uluslararası yetkileri olsa dahi yol haritasını yanlış belirlediğinde tüm çabalar zayi olacaktır. Psikolojik savaş kitlelerin düşünme yeteneklerini zedeler veya onlara yön verir. Bu sayede hedef şaşırtır. Psikolojik savaşın en önemli unsurlarından biri, yönetici ve halk arasındaki dayanışma duygusudur. Yine Sun Tzu bu durumu şöyle ifade eder:” Bir savaşa başlanmadan önce yöneticileri ve tüm halkın birlik olup olmadığını ve ordunun maneviyatını değerlendirmeleri gerekir.”

SONUÇ

İstihbarat, siyasi bir kavramdır. Devamlı yıkılıp donra yeniden kurulan medeniyetlere rağmen o varlığını hep sürdürmüştür. Diğer siyasi kavramlar gibi o da çağın getirdiği moral ve fiziki koşullardan etkilenmiştir. Orta Çağda coğrafi istihbarat yaygınken modern zamanlarda gelişen teknoloji ve makineleşmeyle birlikte silahlanma savaşları ortaya çıkmıştır. Postmodern toplumlarda ise bilgiye olan talep artmış ve uluslararası platformda paylaşılamaz hale gelmiştir. Bu da zaten hayati önem taşıyan istihbarat kavramının önemini daha da artırmıştır. Günümüzde enformatik ögeler, birtakım kontrol sahiplerinin elinden çıkmış ve yayılmaya başlamıştır. Bilginin bu kadar hızlı yayılması çağın paradigmasını, yaşayanların bakış açısını da elbette değiştirmiştir. Ne var ki bu yaygın teknolojik çağda dahi istihbarat çalışanlarına hayli iş düşmektedir. Çünkü teknoloji devasa bir hızla ve sürekli gelişim halindedir.

Her yeni gelişme çatışmalara yeni bir boyut kazandırmaktadır. Örneğin sürekli gelişen sosyal bilimler alanında hızla elde edilebilen bilgi sayesinde psikolojik savaşların da şiddeti artmıştır. Ne var ki psikolojik yöntemlerdeki gelişmeler askeri, coğrafi, stratejik yöntemlerden vazgeçildiği anlamına gelmiyor. Her yeni yöntem bir öncekine eklenerek çatışmaları çok boyutlu hale getiriyor.

Psikolojik savaşın tehlikeli yanı ise saldırının açıktan fark edilememesidir. Bir nevi gizli hastalık gibi, ancak devasa zararlara yol açtıktan sonra açığa çıkmaktadır. Böyle durumlarda açık seçik bir suçlu bulunamadığından tehlike daha da büyümektedir. Yapılması gereken ise saldırının nereden ve nasıl geleceği belli olmadığından, devletin kendi sıklet merkezlerinin farkına vararak öncelikle bu bölgeleri korumasıdır. Bu, sahip çıkılması gereken manevi bir değer ya da önemli bir stratejik konum olabilir. Öncelikle devleti ayakta tutanın ne olduğu bilinmeli ve bu sütunlar sağlam temeller üzerinde korunmalıdır. Bu durumda yine sosyal bilimler alanındaki uzmanlara büyük işler düşmektedir. Siyasi hamlelerde ana taslak oluşturulmadan önce derin bir siyasi, tarihi, sosyolojik araştırma yapılmalı ve ona göre hareket edilmelidir.

[1] Nakleden M. Herman, a.g.e, s.116
[2] Mehmet Atay, Stratejik Ulusal Güvenlik İstihbaratı, Strateji Dergisi, 1996/1, s. 80
[3] Ertuğrul Güven, Stratejik İstihbarat, Stratejik Analiz Dergisi Armağanı, Ankara, Şubat 2006, s.4
[4] Ümit Özdağ, İstihbarat Teorisi, Kripto Kitaplar, 2. Baskı, Ankara, 2008, s.33
[5] Soğuk Savaş sonrası istihbarat için bkz. Andrew Rathmell, “Toward Postmodern Intelligence” and National Security, Vol. 17,No.3, Sonbahar 2002, s. 87-104
[6] M. Özdağ, Örtülü İstila ve Psikolojik Savaş,Toplu Eserler 3, Avrasya Bir Vakfı Yayınları, Ankara 2003, s.9
[7] Hasan Yalçın, Psikolojik Savaş, Kaynak Yayınları, İstanbul 2006
[8] Steven Collins, “ARMY PSYOPin Bosnia: Capabilitiea and Constraints” Parametres Vol.29, Summer 1999
[9] Jerome K. Clauser ve Sandra M. Weir, Intelligence Research Methodology-An Introduction to Techniquesand Procedures for Conducting Research in Defence Intelligence, Defence Intelligence School, Washington D.Cc, 1975, s.7
[10] Sun Tzu, Savaş Sanatı,(çev. Sibel Özbudun-Zeynep Ataman), Anahtar Kitapevi,1992,s.196
[11] David Mc Elroy: PSYOP-The Invisible Battlefield, Military Intelligence Professional Bulletin, Temmuz-Eylül 1990, cilt 16, sayı 3, s. 22 www.copi.com/articles/inte../ofr.html
[12] Oğuz Kalelioğlu, Psikolojik Harp İstihbaratı, Avrasya Dosyası, Yaz 2002, cilt 8, sayı 2, s.100
[13] Joint Pub 5-0 Joint Operational Planning
[14] Date C. Eikmeier, A Logical Method for Center of Gravity Analysis, Military Review, September- October 2007, s.62
[15] JP-102DOD Dictionary of Military and Associated Terms

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder