17 Şubat 2016 Çarşamba

Melez Bir Kalkınma Modeli Örneği: Güney Kore


Yunus Turan

A. GİRİŞ
Kalkınma, sanayi devrimi ile beraber ekonomilerin en önemli gündem maddesini oluşturmuştur. İktisat teorisi içinde böylesine önemli yer tutan bu kavramın ortaya çıkışı ise gelişmiş ve az gelişmiş ekonomi kavramlarının doğuşu ile olmuştur. Farklı ekonomiler arasında yapılan kıyas ile ulaşılan sonuç gereği ekonomiler gelişmiş ve az gelişmiş şeklinde kategorize edilmiştir. Yapılan bu sınıflandırma işlemi ise geri kalmış ekonomiler ile gelişmiş ekonomiler arasındaki makasın nasıl kapatılabileceği sorunsalını doğurmuştur. İnsanlar yaşam koşullarının daha iyi bir düzeye eriştirilmesi için bir mücadele içerisine girmişlerdir. Bu amaçla üretilen çözümler ise kalkınma kavramını doğurmuştur. Sanayi devrimi ile beraber ekonomi içerisinde önemli bir pay edinen sanayinin payının arttırılmasının refahın kapısını aralayacağı düşünülmüştür. Dolayısıyla gelişmişlik, az gelişmişlik ve kalkınma kavramları sanayi ekseninde konumlanmıştır. Bu yüzden kalkınma sorunu sanayileşememiş ve geri kalmış ülkelerin ortak paydası olmuştur. Şüphesiz böylesine önemli ve çözümlenmesi problemli olan bir konu üzerine çok fazla tartışma ortaya atılmış ve farklı stratejiler geliştirilmiştir. Geliştirilen bu çözüm yolları da şüphesiz farklı iktisat okullarının görüşlerine dayandırılmış ve farklı görüşlerin varlığı nedeni ile karmaşık bir yapı halini almıştır. Gelişmiş ekonomiler seviyesine ulaşmak isteyen ülkeler ise bu yaklaşımları kullanarak iktisat politikaları geliştirmiş ve iktisadi hatta siyasi atılımlarını bu doğrultuda biçimlendirmiştir. Bu çalışmada da öncelikle gelişmişlik ve az gelişmişlik olgusu ortaya konulacaktır, bu çerçevede kalkınma kavramı ve kalkınma modelleri irdelenip Güney Kore kalkınması bu modeller ışığında incelenecektir.




B. AZ GELİŞMİŞ VE GELİŞMİŞ EKONOMİ

Ekonomilerin gelişmişliği ya da az gelişmişliği kanısı çeşitli kıstaslar göz önüne alınarak yapılan kıyaslamalar neticesinde elde edilir. Ülkelerin ulusal geliri ve gelir dağılımı, demografik özellikleri, sosyal yapı ve yaşam koşulları, sınıfsal yapı ve sınıfların durumu, kentleşme ve siyasal yapı gelişmişlik kıstası olarak kabul edilmektedir.1 Az gelişmiş ekonomilerde ulusal gelir düşüktür.
Bunun nedeni üretimin geleneksel yöntemlerle yapılması ve düşük olmasıdır. Bu ekonomik düzen içerisinde gelir dağılımı adaletsizdir. Zaten az miktarda olan sermaye belirli bir grubun elinde toplanmıştır. Yani sınıfsal yapı feodal izler taşımaktadır. Ülke nüfusu genç ve nüfus artış hızı yüksektir. Bu durum üretimin az olması nedeni ile düşük miktarlarda seyreden ulusal gelirin daha fazla kişiye dağılması anlamını taşımaktadır.
Böylece kişi başına düşen gelir daha az seyretmektedir. Görüldüğü üzere az gelişmiş ekonomilerin özellikleri parametrik bir yapı sergiler ve “yoksulluğun kısır döngüsü” olarak adlandırılan döngüyü oluşturur.2 Bu zincir içerisindeki halkalardan biri kırıldığında ise ekonomik anlamda iyileşme söz konusu olmaktadır.

C. KALKINMA

Kalkınma iktisadi büyümenin yanında siyasal ve sosyal konularda yaşanılan gelişmeleri de kapsayan bir kavramdır. Kısaca uluslararası iş bölümünde daha yüksek bir konuma ulaşma ve yaşam kalitesinin yükselmesi şeklinde tanımlanmaktadır. Ayrıca kalkınmanın ortaya çıkabilmesi için sürdürülebilir büyüme, üretim ve tüketim kalıplarının yapısal değişime uğraması, teknolojik ilerleme, sosyal, siyasi ve kurumsal modernleşme, yaşam standartlarında geniş çaplı iyileşme gibi şartların gerçekleşmesi gerektiği ortaya konulmuştur.3 İktisadi büyüme ise işgücünün, doğal kaynakların ve sermayenin kişi başına daha yüksek bir reel gelir sağlayacak şekilde artması olarak tanımlanmaktadır.4
Büyümenin sürdürebilirliği iktisat teorisinde geniş çaplı bir problemi ifade etmektedir. Zira büyümenin sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulmasının yolu teknolojinin ve kaynakların verimli kullanımını gerektirmektedir. Bu durum ise modern bir siyasi yapının ve modern kurumların varlığını zorunlu kılmaktadır. Modern siyasi yapının amacı ise iktisadi büyümenin gerçekleştirilebilmesi noktasında gerekli düzenleme, yatırım ve üretim faaliyetleri içerisinde aktif rol almaktır. Zira geri kalmış ülkelerin geçmişten kalan ve modern üretim ilişkilerine uyum sağlayamayacak köhne idari ve siyasi yapıları içerisinde kalkınmayı sağlayacak atılımları yapılabilmesi mümkün değildir. Böylece kalkınmadan söz edilebilmesi için gerekli olan kavramların birbirlerine olan etkileri ve tamamlayıcılıkları hususundaki hassas ilişkiler bütünü ortaya çıkmaktadır ve bu ilişkiler bütünü içerisinde kalkınmayı iktisat politikası haline getirmiş bir siyasal düzenin önemi görülmüştür.

Kalkınmanın ülkeler açısından teşkil etmiş olduğu önem çok farklı kalkınma yollarının ortaya konulması sonucunu doğurmuştur. Özellikle geri kalmış ekonomilerin sahip olduğu ortak özellikler yanında kalkınmak için kullanılabilecek imkânların ülkeler açısından çeşitliliği göze çarpmaktadır. Ülkeler kalkınma stratejilerini oluştururken engel teşkil eden siyasal yapıların durumunun, doğal kaynakların ülke içerisindeki dağılımının ve çeşitliliğinin, demografik özelliklerin farklılık göstermesi kalkınma stratejilerinin de çeşitlenmesini sağlamıştır. Dolayısıyla genel hatları ile belirlenen kalkınma modelleri uygulanılan ekonominin özelliklerine göre özelleşmektedir. Fakat genel hatları ile iki farklı modelin varlığından ve bunların iki ana iktisadi akım üzerinde temellendirildiğinden söz edilebilir.
a-) Dengeli Kalkınma

Dengeli kalkınma modeli Friedrich List tarafından ortaya atılmış ve süreç içerisinde ise Rosentein-Rodan, Nurkse, T. Scitovsky, A. Lewis gibi kuramcıların katkıları ile gelişmiştir. Temelde tarım kesimi, imalat kesimi ve ticaret kesimi arasında dengeli bir gelişmenin önemi üzerinde durmaktadır.5 Dengeli kalkınma modelinin temel varsayımı az gelişmiş ekonominin piyasa mekanizması işleyişinde kaynak dağılımının yeterince iyi sağlanamaması yatmaktadır. Az gelişmiş ülkelerdeki alt yapı yetersizliği, düşük ücretler ve kişi başına gelirin azlığı nedeni ile pazarın daralması söz konusudur. Bu durum da yatırımların verimli olma şansını çok aza indirgediği için yatırımı teşvik edecek bir ekonomik görünüm ortaya çıkamamaktadır. Bu durumda da üretilen malın alıcısının başka bir malın üreticisi olabilmesi şeklindeki zincirin oluşturulması zorunluluğu doğmaktadır.6 Bu zincirin oluşturulması durumu diğer sektörleri de kapsayacak şekilde genişletildiğinde ise dengeli kalkınma modeli ortaya çıkmaktadır. Bu model Prof. Dr. Akın İlkin’in ifadesi ile Neo-klasik yaklaşımın bir parçasıdır ve karşılıklı bağımlılık ilkesine dayanır. Bu bağımlılık ikilidir ve üretim yapan her iktisadi birim kendisine bir girdi ve çıktısına Pazar bulmak zorundadır. Bu durum her sektörün dengeli büyümesini zorunlu kılmaktadır. İkili bağımlılığın bir diğer ayağını ise gelirde meydana gelecek her artışın talepte de bir artışa sebep olacağı düşüncesine dayanır. Böylece tüketim mallarının bu ifade uygun miktarla üretilmesi gerekmektedir.

Dengeli kalkınma bünyesinde üç farklı yaklaşımı barındırmaktadır. Rosenstein-Rodan yaklaşımı kaynakların yetersizliği üzerine yoğunlaşmaktadır. Bu durum yatırımların yetersizliği sorununu doğurmaktadır. Bu sorunun çözümüne yönelik ise gittikçe genişleyen yatırımların çarpan etkisinden yararlanılması ve gizli işsizlerin kullanımıyla pazarın genişletilmesi gibi öneriler sunmaktadır.7 Nurkse tarafından ortaya atılan yaklaşım ise bütün kesimlerde bir büyümeden ziyade çok sayıda kesime yatırım yapmayı önermektedir. Piyasa hacmini belirleyen esas faktörün üretim hacmi olduğu kanısındadır ve üretim kapasitesinin artırılması yoluyla reel gelirin artırılmasını savunur. Say kanunun geçersiz kaldığını iddia ederek tek bir ürünün üretim hacminde yaşanacak gelişmenin yeterli olmayacağını, çok çeşitli yatırım yapılmasını destekler. Lewis ise modelini klasik iktisadın temel varsayımı olan geçinilebilecek ücret karşılığında emek arzının sınırsız olduğu görüşü üzerine inşa eder. Tasarrufların yatırımları ortaya çıkaran asıl unsur oluşundan hareketle sermayeyi elinde bulunduran kapitalist kesimin tasarruflarının arttırılmasının önemini vurgulamaktadır. Zira diğer kesimlerin reel gelirleri düşük olduğu için tasarruf miktarlarındaki artış pek önem arz etmemektedir.8_9

b-) Dengesiz Kalkınma


Dengesiz kalkınma dengeli kalkınmaya tepki olarak oraya çıkmıştır. Temel olarak dengeli kalkınmanın tüm sektörlere dengeli bir şekilde yatırım yapılmasına karşı çıkarak bu durumun en uygun ölçeğin altında kalınmasına sebep olacağı üzerinde durmaktadır. Dengesiz kalkınma modeline göre belirli sektörlere ağırlık verilerek yatırımların çoğunluğu bu sektörlere aktarılmalıdır. İki önemli temel varsayımı bazı koşullar altında dengesizliğin iktisadi büyümeyi hızlandırabileceğidir. Bu koşullar ise Prof. Dr. Akın İlkin tarafından şu şekilde tanımlanmıştır:

-Bölünmezliğin önemli olduğu,

-Ölçek büyütme maliyetinin yüksek olduğu,

-Dengeli büyümeye kıyasla daha yüksek gelir elde edilmesinin mümkün olduğu,

-Yeni buluşlar ve uygulamalara olanak hazırlandığı hallerde dengesiz kalkınma modelinin faydalı olacaktır.10
Hirschman’ın yaklaşımında geri kalmış ülkelerin tüm sektörlerde yatırım yapabilecek sermaye ve piyasa genişliğine sahip olmadığı gerçekliğinden hareketle yatırımların tek bir sektöre yoğunlaştırılması gerektiği savunulmaktadır.11 Ayrıca Hirschman yatırımların yapısal özellikleri üzerinde durarak yatırımları sosyal sabit sermaye yatırımları ve doğrudan verimli faaliyetler şeklinde sınıflandırmıştır. Sosyal sabit sermaye yatırımları bütün ekonomik faaliyetleri etkileyen ve kolaylaştıran hizmetleri içerir. Bu hizmetler birçok ülkede ya devlet kontrolünde ya da bizzat devlet tarafından gerçekleştirilir ve bu hizmetlerin ithal edilmesi söz konusu değildir. Doğrudan verimli faaliyetler sosyal sabit sermaye yatırımlarına ihtiyaç duyarlar.12 Dolayısıyla sosyal sabit sermaye yatırımları kalkınmanın ilk aşamasını oluşturur.

D. İKTİSAT OKULLARININ KALKINMA YAKLAŞIMLARI
a-) Neo-Klasik Yaklaşım

Neo-klasik iktisatçılar klasik okulun devamı olarak piyasadaki başarısızlığının ekonomiye devletin müdahale etmesi sebebiyle geliştiğini savunmaktadır. Devletin müdahalesi ile oluşan refah kazançları müdahale dolayısıyla oluşan refah kayıplarından daha küçüktür.14 Kısaca devlet müdahalesi fiyatların doğru oluşmasına engel teşkil etmektedir. Fakat bu iktisat okulunun görüşlerine göre devlet azami oranda gerekli olan alt yapı yatırımlarının gerçekleştirilmesinde rol almalıdır ve yatırımları teşvik edecek yasal ve siyasal düzenin oluşturulmasından sorumlu tutulmaktadır.14 Yabancı ve yerli özel sermaye işbirliğine dayanır.15

b-) Devletçi (Revizyonist Yaklaşım)

Temel olarak klasik öğretiye tepki olarak ortaya çıkmıştır. Devletin piyasa işleyişine müdahale etmesini savunur. Bu yaklaşım ile normal piyasa işleyişi içerisinde yatırımların akmayacağı sektörlere devlet eliyle yatırımlar yapılması iktisadi gelişme açısından başarılı olunmasını sağlar.16 Bu yaklaşımda devlet teşvik eder, bizzat kendisi yatırım yapar ve piyasanın düzenlenmesi konusunda yasal tedbirler alır. Stratejik önemi yüksek olan sektörlere özel teşebbüslerin girmesi engellenir ve bazı sektörlerde yalnızca sınırlı sayıda özel teşebbüse müsaade edilir. Dış ticarette devlet engeli bulunmaktadır. Yabancı sermayenin yatırımları yasal düzenlemelere tabi tutulmuş ve kısıtlanmıştır. Özel kapitalist girişimlerin zamanla devletleştirilmesi iktisat politikası çerçevesinde hedeflenmektedir.17

c-) Piyasa Dostu Yaklaşım

Bu yaklaşım devletin piyasa içerisinde aktif rol almasnın yanında bu rolün sınırlandırılması gerekliliğini ifade etmiştir. 1991 yılı Dünya Bankası Kalkınma Raporuna göre devletin dört önemli rolü ortaya konulmuştur.

Bunlar:

1. Gerekli düzeyde beşeri yatırım yapılmasının sağlanması,

2. Özel girişimci için rekabetçi ortamın sağlanması,

3. Dış ticarete açık bir ekonominin oluşturulması,

4. İstikrarlı bir ekonomik yapı tesis edilmesi, olarak ifade edilmiştir.18

Neo-klasik yaklaşımın ifade ettiği şekilde devlet müdahalesinin fiyat mekanizması üzerinde yaratmış olduğu olumsuz etkinin mümkün olan en az düzeye indirilmesi için devlet müdahalesi sınırlı seviyede tutulmuştur. Bir diğer önemli nokta ise yabancı sermayeye ve dış ticarete açık bir ekonomi oluşturulmasıdır. Liberal tezlere göre geri kalmış ekonomilerin büyük ölçekli yatırımlar gerçekleştirebilecek sermayeden yoksun olması nedeni ile bunun yabancı sermaye ile gerçekleştirilmesi gereklidir ve piyasa dostu yaklaşım da bunu benimsemektedir.

E. GÜNEY KORE KALKINMASI



Kore çok eski ve köklü bir tarihe sahiptir ve bugün ki görünümünün oluşmasında tarihinin yadsınamaz önemi bulunmaktadır. Fakat bu çalışmada Kore tarihinin ele alınması konu ile alakasız olacaktır. Dolayısı ile bugün ki görünümü ortaya çıkaran yakın tarihten bahsedilmesi Kore’nin iktisadi dinamiklerinin anlaşılması açısından önem taşır. 2. Dünya Savaşı yılları Kore’ye Japon nüfuzu hâkimdir ve 2. Dünya Savaşında Japonya’nın yenilmesi sonucu Kore Japon nüfuzundan kurtulmuştur. Fakat Soğuk Savaş döneminin başlangıcı ile birlikte Kore Güney ve Kuzey olmak üzere ikiye bölünmüştür. Güney Kore’ye Amerikan nüfuzu etki ederken Kuzey’e de Sovyetler hâkim olmuştur. Böylece Güney Kore liberal yaklaşımları benimseyerek kalkınma stratejisini oluşturmuştur.

Güney Kore 1962 yılından başlamak üzere yedi farklı beş yıllık kalkınma planı oluşturarak 1997 yılına kadarki kalkınma girişimlerini bu planlar dahilinde sürdürmüştür. Bu planlar kendi kendine yetebilen bir ekonomik yapının oluşturulmasından ileri sanayi ekonomisi oluşturarak sosyal ve ekonomik eşitliği sağlamaya uzanan uzun hedefler silsilesini içermektedir.19

a-) Güney Kore Kalkınmasında Devletin Rolü

Güney Kore’de devlet piyasa mekanizmasına doğrudan müdahale etmiştir ve belirli sektörler için çeşitli sınırlamalar, teşvikler ve gelişme fırsatı bulamayan sektörler için yeni teknolojilerin yayılması konusunda düzenlemeler yapmıştır. Devlet kalkınma planlamasında yapmış olduğu hamleler ile piyasa içerisinde aktif rol almıştır. Kore’de dengesiz kalkınma modeline uygun olarak yapılan düzenlemeler ile hedef sanayilere yoğunlaşma sağlanmıştır. Ayrıca piyasaya giriş engelleri konularak yatırım yapılan sektörlerde faaliyet gösteren firmaların rekabet güçleri korunmuş ve yeni yatırımlar için sermaye birikimi sağlanmaya çalışılmıştır.

Güney Kore piyasaya giriş engelini çok katı bir şekilde uygulayarak yalnızca belirli kuruluşlara doğrudan şirket kurma izni vermiştir. Bu düzenleme uyarınca 1986 yılına kadar bir şirket kurmak için 312 doküman istenilmiş ve gerekli izinlerin alınması 1256 günlük bir sürece bağlanmıştır. Lisans verilen firmalar ise “Cheabol” olarak adlandırılmıştır. Ayrıca ağır ve kimya sanayinin yoğun desteklendiği dönemde sadece belirli şirketlere hedef sanayinde yatırım lisansı verilmiştir.20



Kalkınma planlaması yapılırken verilecek teşvikler noktasında bazı sektörlerdeki başlangıç avantajları kıyası ile mi teşvik verilmesi gerektiği yoksa uluslararası rekabet konusunda avantajlı olan sektörlere mi teşvik verileceği konusu sorun teşkil etmiştir. Kore bu sorun karşısında yerli sanayinin dış rekabete karşı sahip olduğu maliyet avantajı ve artan üretim sonucu ortaya çıkan ölçek ekonomisinin getirisi kıstaslarını kullanarak teşviklerini yönlendirmiştir. 1985-1987 yılları arasında devletin teşvik sağladığı yarı iletken sanayisi bu kıyas ışığında alınan kararlara emsal teşkil etmektedir.21

Hedef sanayilerin kalkınma planı doğrultusunda belirlenmesinin ardından bu sanayinin korunmasına yönelik kullanılacak araçların belirlenmesi sorunu ortaya çıkmaktadır. Kore bu problemin çözümünde yerli sanayilerin korunmasına yönelik politikalar üretmiştir. Devlet ağır ve kimya sanayilerini korumak için Ex-Im Bank’ı kurmuş ve yine bu sanayiler için ithal edilen sermaye mallarının maliyetlerinde yukarı yönlü bir değişimin yaşanmaması için döviz kurunu sabitlemiştir. Bunlara ek olarak ihracat ve ithalatta kullanılan döviz kurunun resmi kurdan farklı olmasıdır.22
Güney Kore kalkınma stratejisi bakımından piyasaya devlet müdahalesi aracını sık sık kullanarak devletçi kalkınma modeline uygun hareket etmiştir. Diğer yandan belirli hedef sanayiler belirleyerek sermayenin bu alanlarda yoğunlaşmasını sağlamıştır. Bu bakımdan ise dengesiz kalkınma stratejisini benimsemiş olduğu görülebilmektedir.

b-) Güney Kore Kalkınmasında İnsan Gücü Sermayesinin ve Eğitimin Önemi

Güney Kore kalkınmasının temelinde yatan asıl gücün yeni sanayileşen ülkelerin birçoğunda var olan bir nedene dayandığı savunulmaktadır. Bu da insan gücü sermayesi ve bu sermayenin eğitimidir. Aslına bakılırsa bu durum klasik yaklaşımın emeğin niteliğinin homojen olduğu varsayımını yıkmaktadır. Çünkü eğitimli insan sermayesinin G. Kore gibi ülkelerin kalkınmasında oynamış olduğu rol ciddi oranda bir fark yaratmaktadır. İnsan sermayesinin eğitimi beraberinde teknik ve stratejik yenilikleri beraberinde getirmektedir.23 Kuzey ve Güney Kore şeklinde yaşanılan bölünme ile zaten az sayıda olan sanayi tesislerinin Kuzey’de kalması ile birlikte Güney Kore’de hızlı bir biçimde sanayileşme ihtiyacı doğdu. Bu ihtiyacın şiddeti ise güney kesimde kalan arazilerin tarıma elverişli olmayışından ötürü artmıştır. Hızlı sanayileşme için en büyük engel ise eğitimli işgücü açığının ortaya çıkmasıdır. Kore bu sorunu aşabilmek için hızlı bir eğitim hamlesine girişmiş ve kalkınma yıllarının başlangıcında eğitim sektöründeki büyümenin ekonominin genel büyümesinden daha yüksek rakamlara erişmiştir.

Güney Kore eğitimli insan sermayesi oluşturmanın yanında çeşitli sanayi dalları ve araştırma enstitülerine öncülük etmek amacıyla uzman ve eğitmen ithaline de girişmiştir. Bu kapsamda Kore’de 1963-1974 yılları arasında eğitim amaçlı 1393, uzman olarak ise 28 bilim adamı ve araştırmacı çağrılmıştır. 1975-1990 yılları arasında ise bu sayı sırasıyla 6886 ve 406’dır.24 Güney Kore’nin eğitim harcamalarına gayri safi milli hasıla içerisinden ayırdığı paylar 1970 yılında 3,6, 1975 yılında 2,3, 1980 yılında 3,7, 1985 yılında 4,8 şeklinde gerçekleşmiştir. Veriler ışığında eğitim harcamalarına ayrılan payın artma eğiliminde olduğu anlaşılabilmektedir.25

c-) Güney Kore’de Yabancı Sermayenin Rolü

Güney Kore kalkınma stratejisini dışa bağımlılığını mümkün olan en az seviyeye indirgeme hedefi çerçevesinde kurmuştur. Daha önce bahsedilen ve az miktarda olan yerli sermayenin tüm sektörlerde yatırımlar gerçekleştirmesinin mümkün olmayışı nedeni ile hedef sektörler belirlenme hamlesi de bu çerçevede yorumlanabilir. Zira sektör hedeflemesi yerine yabancı sermaye yatırımları ile dengeli kalkınma modeli izlenebilecek olmasına rağmen Kore bunu benimsemeyerek sektör hedeflemesi yapmıştır. Bu kapsamda yabancı sermayenin tüm sektörleri etkisi altına alması ihtimaline karşı çeşitli yasal düzenlemeler getirilmiş ve yerli yatırımların iktisadi güvenliği sağlanmıştır.

Yabancı sermaye ile gerçekleştirilen yatırımlar için ihracat yapma zorunluluğu, minimum yatırım miktarı ve mülkiyet kısıtlaması gibi tedbirler getirilmiştir. Mülkiyet kısıtlamasına örnek uygulama ise Kore’de faaliyet gösteren çok uluslu şirketlerden yalnızca %6’sı kendilerine bağlı şirketlerin tamamına sahiptir. Bu oran günümüze yaklaşıldıkça artmaktadır. Fakat bu artışa karşılık olarak yabancı sermayeden teknoloji getirmesi ya da yenilemesi istenilmiştir.26 Anlaşılacağı üzere Kore yabancı sermaye üzerinde ciddi baskılar oluşturmuştur ve yabancı sermayenin ülkedeki sektörler üzerinde hakimiyet kurmasını engellemiştir. Ayrıca ihracat zorunluluğu getirilerek dış ticaret dengesinin oluşumu konusunda yabancı sermayeyi kullanılmıştır.

F. SONUÇ

Kalkınma, gelişmiş ve az gelişmiş ekonomi kavramlarının sanayi devrimi ile birlikte ortaya çıkmasıyla az gelişmiş ekonomilerin geliştirilebilmesi için varlık nedeni bulabilmiş ve de iktisat teorisinin önemli başlıklarından birisini oluşturmuştur. İktisat okullarının temel iktisadi varsayımlarının farklılığı nedeni ile de birçok kalkınma modeli oluşturulmuştur. Bu kalkınma modellerinin ise uygulanılan ülkelerin iktisadi şartlarındaki çeşitlilik nedeni ile sağladıkları başarının net anlamda tespiti mümkün olamamaktadır.

Güney Kore kalkınmasında uygulanan kalkınma modelinin tespitine yönelik faaliyet yürütülmüş fakat uygulamada karmaşık bir yol izlenilmesi nedeni ile böylesi bir tespit mümkün olmamıştır. Güney Kore’nin iktisadi şartları göz önüne alarak tek bir modele bağımlı kalmadan kalkınma planını oluşturduğu anlaşılmıştır. Yabancı sermaye üzerine düzenlemelerde bulunarak iç piyasaların yabancı sermaye tekeline dönüşmesinin engellenmesi yanında yabancı sermaye dış ticaret dengesinin oluşumu için kullanılarak ülke ekonomisine yukarı yönlü bir ivme kazandırmıştır. Ayrıca Kore kalkınmanın eğitim ile ilişkisini iyi analiz ederek eğitimin özellikle sanayi sektörü için gerekli olan teknolojinin sağlanmasında önem teşkil ettiği sonucuna varmıştır. Eğitim ve teknoloji ile ilgili birçok kanun düzenlemesinde bulunmuştur. Eğitim harcamalarını bu yönde arttırarak ülke çapında eğitim seferberliği başlatmıştır. Az gelişmiş ülke ekonomilerinin ortak sorunu olan sermaye yetersizliği sorununu sektör hedeflemesi yaparak belli başlı sektörlerin geliştirilmesi ile aşmıştır.

Bütün bu bilgiler ışığında Güney Kore kalkınmasını tek bir kalkınma modeli ışığında incelemenin mümkün olmadığı görülmüştür. Zira farklı modele ait hamleleri Kore, kalkınma planlarında kullanmış ve Doğu Asya ülkeleri arasında başarılı kalkınma atağı gerçekleştirebilen ülkeler arasında yerini almıştır.

KAYNAKÇA
AVCIOĞLU, Doğan, Türkiye’nin Düzeni Cilt 2, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1971
BİLGİLİ, Yüksel, Karşılaştırmalı İktisat Okulları, 4T Yayınevi, İstanbul, 2015
GÖNEL, Doğaner, Feride, Yeni Ticaret Teorisi Işığında Güney Kore Ekonomik Kalkınma Deneyimi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Anabilim Dalı, Doktora Tezi, İstanbul, 1996
İLKİN, Akın, Kalkınma ve Sanayi Ekonomisi, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Yayınları, Güray Matbaası, İstanbul, 2013
TUR, Feridun, Yeni Sanayileşen Ülkelerin Kalkınma Perspektifinin Yeni Ekonomik Düzen İçerisindeki İşlerliği: Güney Kore Örneği, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Anabilim Dalı İktisat Politikası Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2008
TMMOB Sanayi Kongresi 2007 Oda Raporu, Ülke Örnekleri ile Kalkınma ve Sanayileşme Modelleri, 2007
İNTERNET KAYNAKLARI
https://www.google.com.tr/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s &source=web&cd=1&cad=rja&uact=8&ved=0ahUKE wjC7uXytLrJAhXnKnIKHdU3B1kQFggaMAA&url= http%3A%2F%2Fwww.arastirmax.com%2Fsystem%2 Ffiles%2Fdergiler%2F140013%2Fmakaleler%2F40%2 F1%2Farastrmx_140013_40_pp_136-143.pdf&usg=A FQjCNHMeVJBeDy4H_7YWeMhQNdZqgPmUg&bv m=bv.108194040,d.bGQ, Erişim Tarihi: 30.11.2015

http://arsiv.setav.org/ups/dosya/26533.pdf, Erişim Tarihi: 30.11.15http://euniversite.nku.edu.tr/kullanici-dosyalari/413/files/Sbm_03_2013.pdf, Erişim Tarihi: 30.11.15

1  İLKİN, Akın, Kalkınma ve Sanayi Ekonomisi, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Yayınları, Güray Matbaası, İstanbul, 2013, Sayfa: 3-56
2  A.g.e, Sayfa: 3
4  İLKİN, Akın, Kalkınma ve Sanayi Ekonomisi, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Yayınları, Güray Matbaası, İstanbul, 2013, Sayfa: 59
5  A.g.e, Sayfa: 80
7  A.g.e, Sayfa: 11
8  İLKİN, Akın, Kalkınma ve Sanayi Ekonomisi, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Yayınları, Güray Matbaası, İstanbul, 2013, Sayfa: 85-93
10  İLKİN, Akın, Kalkınma ve Sanayi Ekonomisi, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Yayınları, Güray Matbaası, İstanbul, 2013, Sayfa: 97
12  İLKİN, Akın, Kalkınma ve Sanayi Ekonomisi, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Yayınları, Güray Matbaası, İstanbul, 2013, Sayfa: 97-105
13  BİLGİLİ, Yüksel, Karşılaştırmalı İktisat Okulları, 4T Yayınevi, İstanbul, 2015, Sayfa: 28
14  TUR, Feridun, Yeni Sanayileşen Ülkelerin Kalkınma Perspektifinin Yeni Ekonomik Düzen İçerisindeki İşlerliği: Güney Kore Örneği, Gazi Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Anabilim Dalı İktisat Politikası Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2008, Sayfa: 28-29
15  AVCIOĞLU, Doğan, Türkiye’nin Düzeni Cilt 2, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1971, Sayfa: 659
16  TUR, Feridun, Yeni Sanayileşen Ülkelerin Kalkınma Perspektifinin Yeni Ekonomik Düzen İçerisindeki İşlerliği: Güney Kore Örneği, Gazi Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Anabilim Dalı İktisat Politikası Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2008, Sayfa: 30
17  AVCIOĞLU, Doğan, Türkiye’nin Düzeni Cilt 2, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1971, Sayfa:631-636
18  TUR, Feridun, Yeni Sanayileşen Ülkelerin Kalkınma Perspektifinin Yeni Ekonomik Düzen İçerisindeki İşlerliği: Güney Kore Örneği, Gazi Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Anabilim Dalı İktisat Politikası Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2008, Sayfa: 33
19  TMMOB Sanayi Kongresi 2007 Oda Raporu, Ülke Örnekleri ile Kalkınma ve Sanayileşme Modelleri, 2007, Sayfa: 71, 72
20  GÖNEL, Doğaner, Feride, Yeni Ticaret Teorisi Işığında Güney Kore Ekonomik Kalkınma Deneyimi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Anabilim Dalı, Doktora Tezi, İstanbul, 1996, Sayfa: 28
21  A.g.e, Sayfa: 29
22  A.g.e, Sayfa: 31
gaMAA&url=http%3A%2F%2Fwww.arastirmax.com%2Fsystem%2Ffiles%2Fdergiler%2F140013%2Fmakaleler%2F40%2F1%2Farastrmx_140013_40_ pp_136-143.pdf&usg=AFQjCNHMeVJBeDy4H_7YWeMhQNdZqgPmUg&bvm=bv.108194040,d.bGQ,   Sayfa:   137
24  A.g.e, Sayfa: 138
25  A.g.e, Sayfa: 139
26GÖNEL, Doğaner, Feride, Yeni Ticaret Teorisi Işığında Güney Kore Ekonomik Kalkınma Deneyimi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
İktisat Anabilim Dalı, Doktora Tezi, İstanbul, 1996, Sayfa: 41,42


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder