8 Ocak 2013 Salı

Çığlık

Merve Nur BAYRAKTAR

“Toplumsal davranışların yanında dinsel ögeler de ağıtçılık geleneğini belirler..

Farklı dinlerin birlikte ve hoşgörüyle yaşadığı Mardin, özgün mimari örneklerinin yanında ağıt yakma geleneği bakımından da zengindir.

Ağıt yakan kadının sesi ovaya dağılırken, o an sözcükleri kadar, ruhu da özgürdür. Ve daha önce hiç bu kadar özgür oldun mu sorusu sorulsa, “bir önceki taziye evinin adresi” olur yanıtı…”*

Çığlık, belki de bu belgesel hakkında söylenebilecek her şeyi özetleyebilen tek kelime. Çoğunlukla kadınlardan duymaya alıştığımız, ölüme çok yaklaşanların ya da öyle sananların sesi.


2009 yılında Mardinli kadınların ağıtlarını ele alan bu belgeselin yönetmenliğini Ahmet Bikiç ve A.Uğur Aydın birlikte üstlenmiş. Erzurum’da yapılan Kar Film Festivali’nde; en iyi film ve en iyi yönetmen dalında ödül alan bu çalışma ayrıca Kristal Klaket Film Yarışması’nın belgesel dalında da ikinci olmaya hak kazanmış.

On dört dakika süren bu kısa filmin başına Mardin’den ve Mardinlilerin günlük yaşantılarından bir birtakım sahneler serpiştirilmiş. Daha sonra art arda ağıt yakan yaşlı kadınları izliyoruz. Ağıtlar kendi dillerinde kendi yörelerinde kayda alınmış. Ekmek pişirirken, hayvana yük bağlarken dillerinden eksik olmayan ağıtlarla taze tutuyorlar acılarını. Seslerinde hiçbir efekt ya da çalgı aleti katkısı yok. Enfes bir doğallık çınlıyor kulaklarımızda. Mardin’in düzlüklerini dolduran yalnızca kadınların sesleri. Seslere hayat verense ölüm acısının ta kendisi. Öyle bir acı ki, hayatında hiç ağıt duymamış bile olsa, sağlam iki kulağa sahip birinin bu ağıtlardaki acıyı hissetmemesi imkansız. Öyle diyor ya üstad:

”Ne bir kelimede anlaştılar Ne aynı avuçtan su paylaştılar
Yalnızca gözyaşında
Bir de kahkahada buluştular” **

Ağıtlarını dinlediğimiz kadınların yüzlerindeki dövmeler çekiyor ilgimizi. Ahmet Bey’e soruyoruz. “Eşi ölen kadınların yaptırdığı dövmeler onlar” diyor. Yaşları kaç olursa olsun bir daha evlenmiyorlar. Ağıtları dinledikten sonra kadınların konuşmalarından bir süre de olsa ölenle öldüklerini anlıyoruz. “Örüklerimi kestim, kırk gün yıkamadım kafamı” diyor bir tanesi. Siyahtan başka bir renk giydiklerini görmek zaten mümkün değil.

Hayatın uzun uzadıya bir ölme biçimi olduğunu doğarken bilmeyiz. Mardinliler de bunu öğrenmekten devamlı kaçmış olacaklar ki ağıtları ölüme bir direniş, bir isyan niteliği taşıyor. Bu yüzden dini açıdan sıkıntılı bir konu olup olmadığı da belgesel çerçevesinde incelenen sorulardan biri. Süryani Kilisesi başpapazı bu konuyu şöyle açıklıyor: Ağıt putperestlikten gelen bir gelenektir. Ölüm bir uyku hali gibidir ölen kişi bu şekilde rahatsız edilmemeli. Ne var ki yaşamlarımıza bildiklerimizden çok gördüklerimiz yön veriyor. Ya da her zaman bildiğimizi görme istidadına sahip olamıyoruz. Bu Batı’da da Doğu’da da öyle. Nitekim Mardin’de sürüp gelen ağıt geleneği de bunu gösteriyor.

Mardinli kadınların kendilerini ifade etmelerine müsaade edildiği tek an ağıt. Sosyal duyarlılık sahibi diğer çalışmaları da dört gözle bekliyoruz..

*Sinopsis

**Üstün Dökmen

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder