13 Nisan 2013 Cumartesi

Tarihi Kuleye Asansörle Çıktım!

Sevinç Ödül PATIR

Galata Kulesi, İstanbul’da ki tarihi yarımadanın en önemli sembollerinden birisidir. Tarihi yarımadanın pek çok yerinden görebildiğimiz, tarihi kulenin hikayesini de az çok herkes bilir.

507 yılında imparator Lustinianos zamanında inşa edildiği iddia edilmektedir. Aynı zamanda Cenevizliler tarafından İsa Kulesi, Bizanslılar tarafından Büyük Kule olarak anılan yapıya, günümüzdekine yakın şeklini, 1348 yılında Cenevizliler vermiştir. 1509 depreminde büyük zarar gören Kule, devrin ünlü Osmanlı mimarı Hayrettin tarafından onarılmıştır. Ayrıca; Kule, Kanuni Dönemi’nde Kasımpaşa Tersanesi’nde çalıştırılan mahkûm işçiler için hapishane olarak da kullanılmıştır.16 yy.ın sonlarında ise; müneccimbaşısı Takıyeddin Efendi, Kule’nin tepesine bir rasathane kurmuştur.1

Bilindiği gibi bu tarihçenin ardından Galata Kulesi’nin ünü Hezarfen Ahmet Çelebi’nin, Kule’den Üsküdar’a; rüzgarları, hava akımını hesaplayarak gerçekleştirdiği söylenen uçuşuna da dayanmaktadır.

Ben bu yazımda Galata Kulesi’nin tarihini oturup baştan anlatmayı planlamadım. Benim anlatmak istediğim ise İstanbul’un sembollerinden biri olan bu güzelim tarihi yapının modernleştirilmesiyle ilgili eleştirimdir.

Tabi ki tarihi yapılar günümüze ve hatta gelecek kuşaklara aktarılması bakımından zaman içerisinde restore edilmelidir. Galata Kulesi’nde gördüğüm “asansör” ise restorasyon kavramının bir parça yanlış anlaşıldığını düşündürttü bana. Bir tarihi yapının tepe noktasına ulaşmak zor da olsa, o günün şartlarını anlamamız açısından önemli olan şey tepe noktasına tırmanışımızı yapmaktır bence. Böylelikle geçmiş dönemlerin şartlarını, kulenin nasıl oluşturulduğunu, tepesine çıkmak için kaç basamak geçilmesi gerektiğini düşünürüz ve tarihle daha da bütünleşiriz diye düşünüyorum.

2006 yılında Almanya’ya akraba ziyareti için gittiğimde Köln Katedrali’ne (Dom kilisesi) gittiğimde, çan kulesine çıkışımız hala aklımda. Daracık dönerli merdivenlerde bir sıra çıkan insanlar ve bir sıra inen insanlar… Her ne kadar zorlanmış, sıcaktan bunalmış ve yorulmuş olsak da çan kulesine çıkışımız unutamadığımız günlerdendir. Çünkü 1248 yılında yapımına başlanan kilisenin 1880 yılında hizmete açıldığı söylenmektedir. Yaklaşık 600 yıl yapımı sürmüş olan kilisenin yaklaşık olarak 500 merdiveni vardır. Ben bu 500 merdiveni çok iyi hatırlıyorum! Yükseldikçe merdivenlerin kenarlarından baktığımız minik camlardan da yükseliş aşamamızı gözlemlediğimi de hatırlıyorum.

Geçtiğimiz günlerde Almanya’dan gelen amcamlarla gittiğimiz Galata Kulesi’nde ise girişte bilet alıp, ardından asansöre bindik. Kapalı bir kutuda birbirimize bakarak yukarı çıktık. Çıktıktan sonra 2 kat kadar merdiven çıkıp manzara seyredilen alana ulaştık. Kule’ye çıkmamıza dair hiçbir anı barındıramadık. Yukarı çıktığımızda eski bir binada olduğumuzu bilmemize rağmen o tarih duygusundan yoksunduk çünkü hepimizin aklında şu cümleler vardı: “ee bu muydu Kule’ye çıkışımız? Bu kadar mıydı? Asansöre bindik bir şey anlamadık ki?” izlediğimiz manzara çok güzeldi. Tarihi yarımada tam karşımızda duruyordu. Ama sözde “kule”ye asansörle çıkmıştık ve tarihle yakından uzaktan alakası yoktu. Belki merdivenler çok dardı ve aynı zamanda hem çıkmaya hem inmeye müsait değildi ancak en azından insanlar çıkmak için merdiveni, inmek için asansörü kullanabilirlerdi. Çünkü bundan yüzyıllar önce bir kuleye tırmanmanın nasıl olduğunu, taş duvarlarının, merdivenlerinin nasıl olduğunu görerek yukarı çıkmak daha anlamlı olurdu diye düşünüyorum.

Tarihi eserleri korumak adına restorasyon yapılmalı ancak aslına uygunluğu da göz önünde bulundursak daha iyi olmaz mıydı?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder