21 Şubat 2014 Cuma

Gezi Olayları Özel Röportajları 8 - Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emre Ateş


“Gezi olaylarının başkalaşım noktası yeni bir kuşak dinamiğinin net biçimde ortaya çıkışıdır.”
Gezi olaylarının Türkiye’nin demokrasi tarihi için, bir kırılma, bir başlangıç olduğu ya da en azından siyasi ve toplumsal hayatta kalıcı etkiler bırakacağı görüşlerine katılır mısınız?

Siyasi ve toplumsal olaylarda kopuş veya devamlılık aramak yerine doğru olan başkalaşımı fark edebilmektir. Önemli olan süreklilik veya süreksizlik değildir. Gezi olaylarının başkalaşım noktası yeni bir kuşak dinamiğinin net biçimde ortaya çıkışıdır. Söz konusu kuşak dijital yerlilerdir. Gezi olaylarının sorunsalı, bilgisayar veya internet üzerinden kendini tanımlayan ve tamamlayan bir neslin, kendini kamusal alanda göstermesidir.

Sosyal medyanın son yıllarda Türkiye ve dünyadaki toplumsal hareketlerde gördüğü işlev hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sosyal medya olgusu, toplumsal ve siyasal olan her noktada kendini hızla kabul ettirmektedir. Örneğin, Wall Street gösterilerinde Zucotti Park’ta toplanan 200-300 kişiye müdahele etmeye hazırlanan New York Polis Teşkilatına bağlı birimler, gösterilerle organik bağı olan occupyworld.com adlı internet sitesinin 10.000 üzerinde ziyaretçisinin olduğunu anlayınca polisleri geri çekmişlerdir. Parka müdahaleden vazgeçmişlerdir. Dolayısıyla, sosyal medya artık bir kamusal alan olma yolunda hızla ilerlemektedir.

Gezi olaylarıyla birlikte daha çok gündeme gelen çoğulcu-çoğunlukçu demokrasi tartışmasıyla ilgili olarak ne düşünüyorsunuz?

Günümüzde demokratik hak ve özgürlüklerin, salt bir seçimden diğer seçime yürütülen bir pratikler bütünü olmadığı aşikâr. Geçtiğimiz günlerde Peter Esaiason ve Hanne Marthe Narud, “Between Election Democracy” adlı önemli bir esere imza attılar. Bu kitapta anlatıldığı üzere, temsili demokrasinin çoğulcu bir demokrasiyle beslendiği coğrafyalar demokratik gelişme anlamında ön plana çıkmakta.

“Gezi olayları, yekpare bir gösteri değildi. Toplumsal cinsiyetten, kent kültürüne farklı aktör ve motiflerin olduğu bir buluşma noktasıydı.”
Gezi olaylarının Türkiye’de İslami otoriterleşme ve yaşam tarzına müdahaleye karşı seküler bir başkaldırı olduğuna dair yorumlara katılır mısınız? Sizce gezi olayları böyle bir nitelik yansıttı mı?

Gezi olayları, yekpare bir gösteri değildi. Toplumsal cinsiyetten, kent kültürüne farklı aktör ve motiflerin olduğu bir buluşma noktasıydı. Belki de tek bir homojen özelliği vardı. O da bir ay boyunca, siber alanı kamusal alana dâhil eden dijital yerlilerin çoğunlukta olmasıydı. Baudrillard’ın simulacrum kavramı, Türkiye’de ilk kez bu kadar karşılığını bulmuştur denebilir. Bu bağlamda, bilgisayar oyunları ile akıllı telefonlardaki sosyal ağlara alışık olan bir gençlik sanal ortamdan gerçek olana üstelik kamusal alana ışınlanmıştır diyebiliriz.

Son yıllarda dünya üzerinde farklı coğrafyalarda pek çok toplumsal olayın hızlı alevlenip hızlı söndüğünü görüyoruz. Bunun, bu yüzyılda toplumsal ile siyasal arasında bir senkronizasyon eksikliğine ya da bir ideolojisizlik haline işaret ettiğini söyleyebilir miyiz?

Bu tip yorumlar için çok erken bir zaman ve mekân kertesindeyiz. Google’ın üst düzey yöneticilerinden Eric Schmith ve Jared Cohen “The New Digital Age” adlı bir kitap kaleme aldılar. Aslında sorduğunuz soruların, çoğunun karşılığı da bu kitaptadır. Scmith ve Cohen kitaplarında, gelecekte sosyolojik açıdan toplumsal patlamaların çoğalacağını, fakat buna karşılık değim yerindeyse “yerinde sayan” değişimlerin yaşanacağını iddia etmekteler. Her ne olursa olsun, ideolojisizlik veya daha da ileri gidersek siyasetin sonu gibi hurafelere bilimsel açıdan inanmamak gerektiği kanısındayım.

Değerli vaktinizi ayırdığınız için teşekkürler. 09.10.2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder