18 Aralık 2012 Salı

Randevum Var(!)

Esma ERDAL

Uzun bir süre kendi kendimi iyileştirme çabalarımdan sonra isteksiz olarak almıştım randevuyu. Bir umudum da yok değildi hani. Belki diyordum belki düzelmiştir bir şeyler. Elbette yanıldım. İlk 10 dakika sakin bir vaziyette bekledim. Sonra 20 dakika oldu. Ortama oldukça zıt düşen duvarda asılı saatin yelkovanı hareket ettikçe cinler toplaşmaya başladı tepemde. Yalnız değildim orada. Benim gibi sinirleri gerilen çoktu. Lakin çözüme ulaşmayan sitemler, söylenmeler vardı sadece.

Ne randevusundan mı bahsediyorum? Birçoğunun tahmin edeceği gibi hastanenin muayene randevusundan…

Ne kadar oldu tam bilemiyorum ama hastanelere randevu alma uygulaması başlatıldı. Sözüm ona sıra beklemekten doğan mağduriyeti önlemek için. Hadi ilk zamanlar zor olur uygulama diyelim de hala ne diye tam anlamıyla uygulanmıyor bu uygulama? Kime sorduğumu inanın artık bende bilemiyorum. Kendimden geçtim yaşlı amcalar, teyzelerde var sıra bekleyenler arasında. Yaşlı olsalar sadece yine iyi; malum olduğu üzere bir de hastalar. Kendimi unutuyorum, bıkkınlığımı, hastalığımı… Oturacak yeterli sandalye de yok ne yazık ki. Birçok şey gibi bu da önemsenmemiş. Gelecek olanların ve de elbette sırada bekleyecek olanların hasta olduklarını hiç bilmezlermiş gibi… Konuşacak, düzene (elbette düzensizliğe) söyleyecek sözleri vardır muhakkak ama hem hastalıktan hem yaşlılıktan takatleri yok gariplerimin. Mahzun bakışlar sadece görünen.

Konuşanlar anca hastaları –sırayla- içeri alan personele yükleniyor. Sanki onun umurundaymış, -suçuymuş- gibi… Asıl sorumlulara ulaşmak hep güç zaten!

Bitmiyor kuyruk, gelmiyor sıram. İyileştiğimi dahi sezer gibiyim (neden olmasın tabi). Garip birkaç bakışa dek geliyorum: ‘Ne yazıyor bu kız böyle ayakta, muayene sırasında?’ der gibi bakıyorlar bana. Aldırmıyorum, gülümsüyorum sadece. Bir abla yaklaşıyor bana: ‘Şiir mi yazıyorsun yoksa?’ diyor. ‘Yazılacak çok şey var, ne yapayım karalıyorum bende’ diyorum. Sürekli yazıp yazmadığımı, ne rahatsızlığımın olduğunu vs. soruyor. Kendisi rahatsız değilmiş ‘Çok şükür ki hasta ben değilim diyor’ uzayan kuyruğa bakarak. Ama benim de bir sıkıntım var bana dua et emi diyor. Hayırdır diye sorunca evlenmek istiyorum artık diyor. Hayırlı bir eşmiş muradı onunda. Biraz daha konuşacakken ismimi duyuyorum. Yazarım sana, sende bana yaz diyor ayrılırken, bir de arkadaş edinmiş oluyorum bu kuyrukta. Bıkkınlıkla ilerliyorum içeriye doğru. Daha beklesem neler yazılır, ne tanışıklıklar edinilir kim bilir!

Muayenem, sıra beklediğim süreden oldukça kısa sürüyor. Kan tahlili yapmalıyım şimdi de. Uzatıyorum kâğıdımı bir şeyler yazıyor çiziyor personel ve ‘Yarın 8 ile 12 arası gel’ diyor. Bir vurgun daha yemiş gibiyim. Tekrar ağrılar giriyor başıma. Bugün yetmezmiş gibi yarın tekrar mı?


Bir kuyruktayım.
Yok ekmek kuyruğu değil bu,
Açlık değil sıkıntımız.
Ha evet o da olabilirdi elbet!
Yorgunlukta değil başımızdaki hal.
Alışveriş çılgını hiç değilim,
İndirime de gelmedim yani.
Sıram gelmiyor bir türlü.
Kuyruktayım!

Onca zaman bekle ve sonuçsuz birkaç ilaçla dön geri ve ertesi gün bir daha git. İşim gücüm yok nasılsa. Halim keyfimde yerinde gelirim ne var sanki!

Doktorlarımıza da laf etmemeli hani. Her gün yeni bir başarı haberlerini duyuyoruz haberlerden. İmkânlar yeterli olsa, doktorlarımıza ulaşımımız kolay olsa hani hastalar mutlulukla dönecek belki de evlerine. Bilemedim şimdi. Kim suçlu. İsmimizi bir türlü okumayan personel mi? Olamaz! Şimdi bende herkes gibiyim işte. Şu hale bakın kaç saattir sorunlardan sıkıntılardan bahsedip duruyorum. Oysa çözümler sunmak her şeyden iyiyken. Daha bu sabah etrafımıza gülümsemekten dem vuran ben sanırım şimdi somurtuyorum ve de kendimle çelişiyorum.

Peki, kim suçlu?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder