Kerem Kaymaz
Son birkaç haftadır bir ülkenin geleceği yoğun şekilde konuşulur oldu bu ülke Ortadoğu'da baas rejiminin hakim olduğu son devlet: Suriye. Kimyasal silahların, insanlık dramlarının ve bir o denli daha ajitasyonla karışık malzemenin medyada sıkça servis edildiği şu aralar, artık hangi füzelerin hangi uçakların savaşta kullanılması gerektiği konuşulur oldu tıpkı birinci körfez savaşında ve Irak işgalinde olduğu gibi. Mısır’da darbe karşıtı gösteride öldürülen Esma’ya karşı ağlayan Neo-Osmanlıcılar daha fazla Esma’nın ve sivil halkın katline sebep olacak her türlü hareketin bayraktarlığına soyundu. Barış ve demokrasi diye bağıranlar öncelikle barış için savaşılması gerektiği tezini ileri sürmekten geri kalmıyor. Türkiye tüm bu süreçlerden sonra dinamik dış politikasıyla yeni bir statüye kavuşuyor: Ortadoğu'nun mahalle delikanlısı.
Suriye'deki diktatör rejimin kimyasal
silahlar kullanmakla itham edildiği bir dönemde -her türlü zorbalığa başvurabilir bir
diktatör - biraz tarihi tekerrürlere de
bakmakta fayda var:
1)Irak İran’ı istilasında hardal gazı vb. kimyasal silahlar kullanıldığı tespit
edildi.300 bin İranlı öldü. BM ve Batı tepki göstermedi.Irak, Ortadoğu’da
bölgesel bir güç olması istemeyen İsrail tarafından vuruldu.Hümanistler
kafalarını kuma gömmüştü. Ölen çocuklar,açlık,yok olan şehirler hiç kimsenin
umurunda değildi.İki müslüman ülkenin savaşı kimseyi rahatsız etmedi silah
tüccarları sevindi.Savaş kârlı bir oyundu ve makyavelistlerin yaşamın merkezine
koydukları olmazsa olmaz temel kuraldı.
2)Kuveyt’te
gönüllü olarak bir hastanede çalışan Nayirah adlı bir kız Iraklı askerlerin
kuveytteki zulümlerini ve katliamlarını göz yaşlarını tutamayarak anlattı:
“Bebekleri küvezlerden çıkardılar. Sonra hepsini soğuk zemine yatırıp ölüme
terk ettiler.”Baba Bush medyada sıkça görülen bu argümanın üstüne gitti
insanlığın ayaklar altına alınmasına seyirci kalamayacağını söyledi.Daha sonra
Nayirah’ın kuveyt’te hiçbir hastanede çalışmadığı ve Kuveyt’in ABD
büyükelçisinin kızı olduğu anlaşıldı. İnsan hakları savunucusu kahramanlar
çoktan yola çıkmıştı.Peter Arnett CNN muhabiri: “Saddam Hüseyin’in Sosyalist
Baas Partisi’nin karargahı doğrudan darbe aldı. Amerika çevreyi bombardımana tutuyor.” bu sözlerle savaşı
anlatırken Birinci körfez savaşında tomahawk,cruise,lazer güdümlü füzelerle
vurulan Irak’ın tüm altyapısı çöktü. Ama Saddam düşmedi. İran’ın güç
kazanmasını istemeyen ABD ve koalisyonu müdahaleyi kısa tuttu.En sonunda halkın
Saddam’ı düşürmesine karar verildi bunun için de Kürt ve Şiiler ayaklandırıldı.
Irak’ın diktatörü buna Zehirli gazlar ve kimyasal silahlarla cevap verdi. Katledilen
halka karşılık ABD ve müttefikleri seyirci kaldı. Tüm bu kaos 100 binden fazla
Iraklı sivilin hayatını mâl oldu. Irak’ın başkentinde elektrik ve temiz su
sağlanamaz duruma gelindi çocuk ölümleri yıldan yıla arttı tüm ambargo ve uçuşa
yasak bölge ilan edilmelerine karşın Saddam ise herşeyden uzak yeni saraylar
yaptırdı,günlük hayatına devam etti.
3) ABD
2002’de Birleşmiş Milletler Doğrulama ve Teftiş Komisyonu yetkililerinin
kimyasal silahların varlığı konusunda kanıtlarının olmadığını belirtmesine
rağmen terk edilmiş veya konulduğu yerin belirsiz olduğu kimyasal silah
kalıntıları olacağı gerekçesiyle Irak’ı işgal hareketini başlattı. Sebeblerden
biri de Saddam’ın El-Kaideli teröristleri saklaması ve destek çıkmasıydı.Savaşın
sonunda Irak’ta tahmini olarak 1.000.000 sivil yaşamını yitirdi. 4.7 milyon
Iraklı komşu ülkelere sığındı. Batı bir ülkeye daha demokrasi armağan ettiğini
savunurken insanlar kan ve gözyaşından başka bir şey bulamadı.
Irak ve Suriye kardeş ülkeler sınırlarını
batının çizdiği, 1950’lerden sonra baas ideolojisinin hakimiyetinde Arap
dünyasında liderliğe soyunan, devlet başkanlarını bile bir dönem bizatihi
batının seçtiği Kral Faysal gibi bir lideri iki ülkenin de başına geçirecek
kadar piyonlaştırılmış iki devlet. Görünen o ki kaderleri de aynı düzlemde
ilerliyor.Irak müdahaleden bu yana intihar saldırılarının hiç durmadığı bir yer
hatta bunları yazarken Musulda Türk konsolosluğuna saldırı haberi veriliyor
televizyondan. Günlük hayatın olağan bir aktivitesi bunlar haberlerde
çıktığında halk bile şaşırmıyor artık. “Saddam’ın yerini Maliki aldı. Bir
diktatör gitti 1000 tanesi geldi.” diyor zamanında elinde balyozla saddam
heykelinin parçalayan bir Iraklı.Kaos ve kargaşa asla yerini sukunete bırakmadı
ve bırakacak gibi de gözükmüyor. Keza Suriye’deki muhalif güçler de aynı yapı
kendini gösteriyor El-Kaide destekli örgüt El-Nusra bunun örneği.İslamcı
yazarların bunlar devede kulak misali küçük bir grup dese de Suriye’nin
kuzeyinde PYD ile savaşan güçlü bir konuma gelen bir örgüt.Tüm bunların
ötesinde Irak’takine nazaran daha farklı bir yapı var.Suriye yanına
İran,Hizbullah,Rusya ve Çin gibi destekçiler buldu. Bu işin içinden daha da
çıkılmaz bir hal almasına sebebiyet veriyor.
Tüm bu karmaşa içinde her şey tek bir soruya
kilitleniyor: “Bu hep böyle mi gidecek ?”
Net bir cevabı yok ama bu sorunun birilerinin demokrasi
ihracatçılığıyla cevaplanamayacağı
kesin. Ortadoğunun kendi devinimiyle ayağa kalkması gerek. Kendi insanları,
kendi liderleriyle. Ne yazık ki “Türkün zulmü arabın adaletinden iyidir.” gibi
atasözlerinde bile kendi insanlarının yozlaşmışlığını ve pervasızlığını dile
getirecek kadar bedbaht bir sistemden bahsediyoruz. Belki de kimilerinin dediği
gibi bu toprakların da kendi reform ve rönesansını yaşama zamanı gelmiştir
veyahut gelmelidir.
William L. Cleveland, Modern Orta Doğu
The Untold History of the United
States- Peter Kuznick.oliver stone
*
Hz.Muhammed
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder