Gözde TÜTMEZ
Oldboy, yönetmenliğini Park Chan-wook’un yaptığı; 2003
yılında gösterime giren bir Güney Kore filmi. Ülkemizde 2004 yılında İhtiyar
Delikanlı ismiyle gösterime girmiş, Cannes Film Festivali başta olmak üzere pek
çok festivalden hatrı sayılır ödüller almıştır.
Filmin
konusunu kısaca özetlemek gerekirse; Oh Dae Soo (Min-Sik Choi) yağmurlu bir
günde bir telefon kulübesinden kaçırılır ve 15 yıl bir odada kapalı kalır. Bu
süre boyunca aklını yitirmemesi için yemeğine şizofreni hapları katılır ve uyku
gazı verilerek uyuması sağlanır. Odasında sadece televizyon, yatak ve banyo
bulunan Oh Dae Soo, duvardan kazdığı bir delikle 15 yılın sonunda gerçek
yaşamla bağlantı kurmayı başarır. Ertesi gün ise kendini yüksek bir binanın
çatı katında elinde bir cüzdan ve telefon ile bırakılmış bulur. Hikâyemiz tam
olarak bu sahneden sonra başlar.
Ne olduğunu
algılamaya çalışan kahramanımız, O sırada intihar etmekte olan bir adamla
karşılaşır. 15 yılın ardından ilk kez bir insan görmenin heyecanıyla adama
yaklaşan kahraman, aralarında gelişen diyalog sonucunda ‘Bir hayvandan daha
kötü olsam bile, benim de yaşamaya hakkım yok mu?’ sorusu ile iç çatışmasına
bizi dâhil eder.
Yaşama
hakkı ile ilgili vurucu bir cümle ile hikâyenin içine girmemizi sağlayan film,
ilerleyen süre boyunca pek çok değeri sorgulama altına alır. Seyirci üzerine
adeta bir kaya bırakan yönetmen, pek çok soru işaretiyle birlikti bizi filme dâhil
eder. Film süresince çok ince metaforlar kullanıldığı dikkat, çekmekte. Örneğin;
ana karakterin kaçırıldığı sırada bize gösterilen şemsiye üzerindeki desen ile
kapatıldığı odanın duvarlarındaki desen ve yine ana karakteri bir yoldan
kurtaran kişinin mendili üzerindeki desen aynıdır. İlerleyen sahnelerde bu
desenin hipnoz sırasında transı kolaylaştırdığı ve hipnozun filmde ne kadar
keskin kullanıldığını görüyoruz. Yine kapalı kaldığı odada televizyonda
gösterilen ‘Frankenstein’ filminden alınmış bir sahne dikkatimizi çeker ki bu
da insanın ‘canavarlaşmasına’ yapılan en iyi göndermedir.
Kendisini
odaya kapatan kişiyi bulmak ve intikamını almak için arayışa başlayan Oh Dae
Soo, filmin bir intikam hikayesi olduğu hissine kapılmamıza sebebiyet veriyor.
Biz bir intikam hikâyesi izlerken birden belki de filmin en can alıcı cümlesi
olan ‘İster kum tanesi olsun, ister kaya; ikisi de aynı şekilde batar suya.’
sözünü duyuyoruz ve film bambaşka bir boyutta intikam sosu ile ilerlemeye
başlıyor. İşte bu noktada pek çok yapımda üstü kapalı değinilen ‘ensest’
kavramı ile bir ana hikaye şeklinde karşılaşıyoruz. İnsanın mitolojik
varlığından günümüze kadar ciddi bir tartışma konusu olan ensest ilişkiler öyle
iyi oyunculuklar ve öyle sağlam bir senaryo ile işlenmiş ki filmin sonunda
güdülerin varlığını, Adem ile Havva’yı, Freud’u pek çok düşünürü ve pek çok
kuramı sorgular buluyoruz kendimizi. Gerçekten bir aile içi üreme ile mi var
oldu insanoğlu yoksa varoluşumuz bir yalan mı? sorusu ile film boyunca
zihnimizi işgal ediyor.
Filmin son
10 dakikası öyle vurucu ki kullanılan simgeler ile bütünselliği pekiştirmiş.
Ana karakterin kız arkadaşına gönderilen ‘kutu’ pandoranın kutusuna yönelik
güzel bir gönderme olarak karşımıza çıkıyor. Kötü adamın kutuyu kapalı tutması,
iyilik sorgusu ve yine insan zihnin en büyük handikabı ‘unutma’ olgusu
birbirini tamamlar biçimde ortaya çıkıyor. Film boyunca değinilen en önemli
mevzu ise alacağımız cevaptan ziyade soracağımız soru…
Filmin
müzikleri ise şüphesiz tüm izleyenlerin ilk olarak değindiği konudur. En çok
dikkati çeken unsur filmin aksiyon ve şiddet sahnelerine tezat oluşturur
biçimde fonda çalan mükemmel klasik eserler. Müziklerin kalitesi doğru yerlerde
kullanımı ile birleşerek, izleyicinin dehşet sahnelerinde hissetmesi gereken
duyguyu bastırıyor. Aslında bu taktik de film boyunca bize izletilen içsel
çatışmamızı özetler durumda.
‘Gülünce
dünya seninle güler, ağlayınca yalnız ağlarsın.’ düşüncesi ile bizi içine alan
film sonunda tam tersi bir umut ile vedalaşıyor. Özetlemek gerekirse ciddi
metaforlar üzerinden insani değerleri sorgulamamıza sebep olan bu film,
izlenmesi gereken ilk beş film arasında…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder